10 Eylül 2010 Cuma

His-tanbul

sıradan görünen bi kaçamağın ardından,hayran olunan bi doğa,diğer postta yazdığım üzre,bunu fotoğraflayamadığı için acı çeken bi imge.karadenizde geçirilen 2 günün özeti de bu bence.güzeldi deniz meniz,sıradan işler bunlar ,bi büyüsü,ruhu etkin kılmak dışında bi numarası olmayan.

ama , 'buradan çıkınca bi İstanbul yapalım' dan daha güzel bi cümle olamaz hayatta.zaten o cümleden sonra,yediğine içtiğine İstanbul hayaliyle bakıyo insan.denize giriyosun,lan hadi geçsin zaman,istanbula.. diyosun.o apayrı bi duygu yani.ne biliyim,biraz mutluluk,biraz heyecan,biraz da endişe barındırıyo işte.hani diyorum,İstanbul hep hayaldir bende,orayı görmek,dokunmak,her istanbula gidene söylediğim 'bana yerden bi taş getir' cümlesini eyleme dönüştürebilecek olmak,ne bileyim işte,farklı.bi an,acaba gidersem dedim,bunları yaparsam,ben neyi hayal edicem bu kadar çok ? ne için uğraşıcam ki ?bu kadar gözümde büyüyen ne olcak başka.bu endişe kısmı işte.

onun ötesinde,zaten karadeniz bittiğinde,fikirler uçuşmaya başladı.n'apalım, direk istanbula mı geçelim filan.yolun üzerinde ağva var,şile var derken,kendimi ağvada,gözlerimi de hayran olunan çevrede değil,hayran olunan çevreyi eşek gibi harika bi makineyle çeken yakışıklı adamda,değil makinesinde,buldum.oralarda bu manzarayı nasıl çekemem tüh müh derdim vardı yani hala.hoşuma gitmişti denizi,balonlar filan.

oradan çıktıktan sonra,her İstanbul tabelasında oturuşum biraz daha dikleşiyodu sanki.böyle çok garipti yani,ben bile anlamamışım şimdiye kadar bu kadar heyecanlanabileceğimi.şile filan hayal kaldı yanında,bana sorsan şilede ne var,nasıldı filan,giriş gelişme bölümünü bilmem de,çıkışında İstanbula gitmek için sağa döndüğümüzü söyleyebilirim.bu yani aklımda kalan orayla ilgili.

ve zaten bazı şeylerin anlatılamayacağını savunan ben,ilk kez bunu kendim yaşıyorum ve bi şeyi anlatmak için kelime yakıştıramıyorum.tahmin etmiştim istanbula gitme durumumda zaten çok bişey yazamayacağımı ama,çaresizlik derecesinde olacağını düşünmemiştim.yani oraya gidince,ne yerden taş bulma kalıyo,ne fotoğraf çekme kalıyo,ne başka şeyler.sadece dedim bırak beni kadıköyde,ben oturuyum ya burda.o kadar yani.hala duran hayallerim için ,-kız kulesinde babamla yemek yemek gibi,istiklali gezmek gibi-farklı ve fazla bi zaman gerekliydi .yani babam,kalıp yarın akşam mı dönelim,yoksa şimdi mi dediğinde,şimdi dedim.gitmeyelim yani istiklale,zaten kız kulesi filan babayla ayrı gelinesi yer,aile olarak değil,dedim kalsın..
bu kadar.sonrası da daha da ''anlatılamayan''kısım zaten.
o değil de,
bişey diyim mi,
İstanbul,senden çok hoşlanıyorum.

dipnot:
1.bu fotoğraf,telefonumdaki görsellere istanbul yazınca 1 numarada çıkıyor.istanbul girişinde,bizzat 1.3 ile çektiğim bi fotoğraf.
2.İstanbulda oturup burağsı çok kötü yea,yok trafik yok bıdı bıdı diyenler için.
haklısınız.
istanbulda kalmak istemediğime karar verdim dün.hep böyle özel kalsın diye yani.siz de oradan uzak olup o kocaman yerde kaybolmanın hissini yaşasaydınız,haklı olmazdınız ama.

3.tüm otoban boyunca,34 plakalı araçların selektör yaptığın anda yol verdiklerini farkettim.bunlardan acil ankaraya da istiyoruz.buradaki arabalar 544685 selektör ve 78764 kornadan önce çekilmiyolar mesela.
öyle bişey.

hepinizi öperim.değer bilin.






2 yorum:

  1. Gerçekten İstanbul tarif edilmesi zor bir şehir. Ben de Sakarya'da okurken her hafta sonu evime gelmek için bindiğim trenin İstanbul sınırlarına girdiği andan itibaren yüzüme çarpan ferahlık gibisi yoktu.

    YanıtlaSil
  2. şanslısın biliyosun di mi :)

    YanıtlaSil