18 Eylül 2011 Pazar

Açık mektup.

''Öpüşme sahnesinin tam ortasında
içeri girdiğin yazlık sinemanın
yer göstericisiyim
yürüyorsun fenerimin ışığında
yer: Kız Kulesi
ve sonu ayrılıkla bitecek
hüzünlü bir aşk filmini oynuyor
beyaz duvarında.''



 sen, kaybettiğin bi sevgi için üzülmezsin. o, kaybettiğini bile düşünmez. kazanılan bi şey var mıdır, bilinmez. yine de, hayatında hiç kimse için ''sen mutlu ol yeteeeğr'' durumu olmadıysa, bu sana çok saçma gelen bişeyse, büyük konuşma derim. oluyo. yani, sen mutlu ol ben karışmam uzak dururum değil de, bende bişeyler bitti,-bitirebildim çok zaman geçse de- artık denk geldikçe bakar oldum,her akşam değil, görüyorum, gülüyosun, daha ne olsun. bu kadar uyaklı mutlu oluyorum işte ben. 1 senedir yazmaya korktuğum, kendimden çekindiğim yazıyı şu an gülümseyerek yazmamın tek açıklaması da bu sanırım.
 bu noktada o mutlu ben mutlu cümlesini bozan iki madde olabilirdi zaten. babam gidip o kitabı başkasına verse çok ağlarım. babam kız kulesine benden önce başka biriyle gitse, çok ağlarım. onlar bizim. sen de ikinci babamdın.
o yüzden,
''aa, istanbul mu orası?''
tepkisi.
bir kez daha.


 iyi ki o fotoğrafı değiştirdin.
dürüstlükten ölmeden önce,
seni çok seviyorum.
çok değerlisin.
çizsem sana senin istediğin gibi birini, yanaklarını şişman şişman, devamlı gülen, içten bi kız çizerdim. bi de sana kıyak yapıp senin okulundan yapardım, hatta aynı bölümde de olun derdim mutlu ol diye. aynı yurda da koyardım ki, onu bi gün köpeklerden koru ve sana bir kızın 2.babası olabilecek kadar çok güvensin diye. tüm kıyakları yapmış Tanrı sana.

Dikkat edin birbirinize.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder